Ekim 07, 2012

Töton Şövalyeleri 2. Bölüm - von Salza ve Transilvanya Dönemi

Töton Şövalyeleri her ne kadar başarılı görünseler de, özellikle örgüt yapılarından kaynaklanan sorunlar yaşamaktaydılar. Savaş meydanına çıkan savaşçıların özellikle soylu aileden gelme zorunluluğunun bulunması, Orta Doğu gibi savaşın hüküm sürdüğü bir coğrafyada örgütün etkin eleman sayısını zorluyordu. Öyle ki kimi periyotlarda tarikatın üye sayısı tehlikeli miktarlara kadar düşüyordu. Bu durum örgütün yapısında değişimlere yol açacaktı.

Tarikatın kurucusu Walpot'tan sonra gelen iki hochmeister hakkında detaylı bilgi günümüze kadar ulaşmadı. Bu iki hochmeister (Otto von Kerpen ve Heinrich von Tunna) kendi tarihlerinde tarikatın etkinlik alanını hızla genişleşlettiler ve kendilerinden daha yaşlı tarikatların nüfuzundan sıyrılmaya çalıştılar. Ama asıl atılım Thuriniga'lı orta halli bir ailenin çocuğuyla başlayacaktı.

HERMANN VON SALZA


Hermann von Salza
Hermann von Salza'nın doğum yılı 1179 olarak kabul ediliyor. Tarikata giriş yılı tam olarak bilinmese de karşımıza ilk olarak 1209 yılında hochmeister olarak çıkıyor. Zamanına göre bu büyük adam tam bir örgütleyici ve düzenleyici olarak çalışmıştır. Tarihçilerin tarikatın kuruluşu olarak bu Hermann von Salza dönemini seçmeleri boşa değildir.

von Salza daha gençlik yıllarından itibaren büyük oynamaya başladı. Soylu veya zengin bir aileden gelmediği için evlilik yoluyla yükselmesinin imkansız olduğunun farkına hemen varmdı. Ailesinin geçmişte yaptığı gibi kendini dine adasa ne kadar ilerleyebilirdi? Belki de doğuya göç edip Polonya'lı asillerin emri altında savaşabilirdi. von Salza bunların ikisini birden istedi ve burada yolu Töton Tarikatı ile kesişti.

von Salza'nın tarikat seçimi rastgele görünebilir ama burada da zekice davranmıştır. Hosptialierler ve Tapınakçılar gibi köklü ve geniş kadrolu, aynı zamanda da yönetim kademesinde asil kan isteyen tarikatlar ona göre değildi, onlarda yükselme şansı bulamazdı. Bu nedenle doğru seçimi yaparak Töton Tarikatına katıldı. Yeteneklerini bu küçük tarikatta hemen fark ettirdi ve 1209 yılında, henüz 30 yaşındayken hochmeister olarak seçildi. Kişiliği ve güvenilirliği sayesinde saygın çevrelerde ve saraylarda hemen kendini belli etti.

von Salza seçildiğinde tarikatı çok güçsüz olarak tanımlamıştı. Bir konuşmasında eğer kafirlerle savaşırken yanında her zaman 10 adamı olacağını bilse bir gözünü hemen oracıkta feda edebileceğinden dert yandı. Bu, gelecekte tarikatın üye sayısının artacağının en açık sinyaliydi.

1214'te Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich hochmeisterin imparatorluk meclisinde her zaman bir sandalye sahibi olması gerektiğine karar verdi. von Salza kuvvetle muhtemel 1215'teki IV. Lateran Konsili'ne katıldı. Bir yıl sonra II. Friedrich'in yakın arkadaşı olarak imparatora Nürnberg yolunda eşlik ediyordu.

13. yüzyılda (1200-1241 dönemi) Kuman-Kıpçak ülkesi

Hermann von Salza şahsi olarak V. Haçlı Seferine katılmıştır. 1217 yılında Kıbrıs'tan Dimyat'a çıkan haçlı ordusunun içinde bulunmuştur. von Salza'nın bu seferde öne atılmasının nedeni komutasındaki askerlerin çokluğu ya da büyük askeri dehası değildi. O ileri atılıyordu çünkü bu sefere para ve savaşçı akıtan Almanlar ondan lider rolünü üstlenmesini bekliyordu. Bu durum ona tarikat için büyük bağışlar ve ayrıcalıklar toplamasında büyük yarar sağlıyordu. Hatta II. Friedrich 1221 yılında Töton Tarikatını kendi koruması altına alarak bütün tarikat üyelerini vergiden muaf tutmanın yanında tarikata başka büyük ayrıcalıklar tanıdı. von Salza bu liderlik rolünü o kadar ilerletti ki aynı yıl haçlı ordusu başarısız bir saldırı sonrası bozguna uğradığında tutsaklar arasında o da vardı. En nihayetinde fidye ile serbest bırakılsa da bu kısa macerası ona bir şeyi öğretmişti. Tarikatın geleceği kutsal topraklarda değildi.

Hermann von Thuringia
Hermann von Salza'nın hikayesi aslında kaderin ağlarının nasıl kesiştiğine mükemmel bir örnektir. Yazıyı biraz başa sarmak gerekirse, Hermann von Salza'nın Thuringia'lı olduğunu biliyoruz. Yazıda bahsedilmeyen şey ise Thuringia'nın kontu, Hermann von Thuringia. Küçük Salza ailesinin Kont Hermann'a sadık bir aile olduğunu oğullarına Hermann adını vermelerinden anlayabiliriz. Kont Hermann, döneminde görece ünlü biriydi. Çevresinde ozanları kollayan ve şövalyeliği öne çıkaran icraatlarıyla tanınıyordu. Kontun atalarının haçlı seferlerine katıldığı da biliniyor. Dedesi III. Haçlı Seferine katılan Kont Hermann'ın kendisi de Töton Tarikatı askeri bir kimlik aldığı sırada kutsal topraklarda savaşıyordu. 

von Salza'nın Kont Hermann'a bu seferde eşlik etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. von Salza'nın bu seferden sonraki yıllardaki yükselişi kontun kulağına gelmişti ve kont da bu haberleri dikkatli şekilde takip ediyordu. İşin en ilginç yanı, von Salza'nın hochmeister seçildiği günlerde Kont Hermann da oğluna gelin olarak Macar kralı II. Andrew'un 4 yaşındaki kızı Elisabeth'i ayarlamaya çalışıyordu. Kralın çoktandır kutsal topraklara yapılacak bir haçlı seferine katılma niyeti vardı, ama Kuman akıncıları sınırlarını taciz ederken ülkesini nasıl bırakabilirdi?

TARİKATIN TRANSİLVANYA'YA ADIM ATMASI


Macaristan 10. yüzyıl başlarında hızla askeri bir devlet yapısına doğru sürükleniyordu. Devleti kuran Macar kabileler doğudan gelen göçebe - yarı göçebe halkları sınırlarına kabul ediyorlardı. Ama Macar kralları batıdan gelen göçmenleri de feodal ordunun kurulmasına katkı sağladıklarından dolayı ülkeye davet ediyorlardı. 12. yüzyılın ortalarından itibaren Almanlar da Transilvanya'nın güneydoğu kısmına yerleştirilmeye başlandı. Bu bölge o dönemde neredeyse otonom bir yapıdaydı.

1205 yılında Güney Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kumanlar. Resmi büyütmek için yeni sekmede açınız.


13. yüzyılın başlarında ülke kuzeyde Karpatlardan, güneyde Sırp Krallığı'na kadar uzanan geniş bir alanı kaplıyordu. Transilvanya ise göçebe bir geçmişi olan Macar halkı tarafından engebeli olması nedeniyle tercih edilmeyen bir bölgeydi. Hatta bölgenin kimlere ev sahipliği yaptığı da tartışma konusuydu. Kral II. Andrew Töton Tarikatını ülkesine davet ettiğinde işler oldukça karışmıştı. Romanyalılar Ulahların Eflak (veya Ulahya)  bölgesinde Roma zamanından beri bulunduğunu söylüyorlardı. Geri kalanlar ise Ulahların bu bölgeye Macarlar ve Almanlarla beraber yaşamak için çok daha sonra göç ettiğini savunuyordu. Yine bu dönemde Eflak'ın çevre bölgelerinde de etnik yapı çok karışıktı. Slavlar, Türkler, Ulahlar, Peçenekler ve Kıpçaklar bölgede yaşıyordu. Eflak ile Transilvanya'yı ayıran doğal oluşum ise Karpat Dağlarıydı. Bu bölge bugün bile Avrupa'nın en az medeni bölgelerinden biri olarak bilinmektedir.

Bu dağınık yapı ve merkezi otoritenin yokluğu, doğudan gelen akıncıların işine yaradı. Kumanlar Macaristan'ın içlerine doğru büyük engellerle karşılaşmadan ilerliyordu. Kral Andrew bu bölgede vasal yönetimler oluşturarak güvenliği sağlamaya çalıştıysa da atadığı yöneticilerin ya akınlarla başa çıkmak için yeteri askeri olmuyordu ya da bu görevden kaçıp krallığın merkezinde güvende olmayı yeğliyorlardı. Yaygın inanışa göre Kral Andrew bu derdini Kont Hermann'a yakındığı sırasında Töton Şövalyelerini bölgeye davet etme önerisi aldığı yönünde olsa da bu konuda kesin bir kanıt yok. Yine de bu kanıyı güçlendirecek şekilde, Kral Andrew Kont Hermann ile evlilik antlaşmasına imza attıktan çok kısa bir süre sonra tarikatı topraklarına davet etmiştir.

Macaristan Kralı II. Andrew
1211 yılında Macar kralı Töton Tarikatıyla kendisine sınır boylarının korunmasında yardım etmesi için görüşmelere başladı. Kral Andrew Transilvanya'nın Burzenland bölgesin tarikata önerdi, bu Töton Tarikatının bölgede kalıcı bir üs kurmasının yolunu açıyordu. Ayrıca tarikat vergiden ve belirli görevlerden muaf olacaktı. Buna karşın para basma hakkı hala kraldaydı ve bölgede keşfedilecek gümüş ve altın madenlerinin yarısı krala ait olacaktı. Hermann von Salza bu görünüşte cazip teklifi kabul etti. Tarikat henüz yerleşilmemiş bir bölgeye yerleştirildi. Bir seri ahşap kale inşa edildi ve Almanyadan köylüler tarlaları ekmeleri ve vergi vererek tarikatın bu bölgede daha etkin hale gelmesini sağlayacak yatırımlar yapmalarını sağlamak için bölgeye getirildi. Bu külfetli işler halledilse de, kralın teklifinin oldukça ucu açık ve kesinlikten uzak olduğu tarikat yöneticilerinin başına dank etti. Üstelik bu konuda konuşacakları kral tahtını bırakıp 5. Haçlı Seferi'ne katılmıştı, Hermann von Salza'yı da yanında götürmüştü! Yine de II. Andrew'in seferdeki günleri kısa sürdü. Dimyat'ı almayı planlasa da bu girişiminin kısa sürede başarılı olamayacağını anladı ve Türklerden güvenli geçiş izni alarak Anadolu üzerinden ülkesine döndü.

Bütün bunlar olurken, Tötonlar sınır boylarında kendilerinden beklenenden fazlasını yapıyorlardı. Kumanlar sürekli hareket halinde olduğundan tarikat düşman topraklarına kolayca girebiliyor ve korunmasız yerleşkeleri birer birer ele geçiriyordu. 1220 yıllarına doğru tarikat bölgede bazıları taştan olmak üzere 5 kale daha inşa etmişti. Bu kaleler birbirlerinden yirmi mil uzaklıktaydılar ve genişlemenin merkezi haline gelmişlerdi. Tarikatın bu şaşılacak hızdaki ilerleyişi kıskanç Macar soylularının ve ruhban sınıfının dikkatlerini bölgeye yoğunlaştırmasına neden oldu. Töton şövalyelerinin bu kadar başarılı olması akıllarına Kumanların belki de eskisi kadar güçlü olmadığı düşüncesini getirdi. Görünüşte birkaç becerikli şövalye bile onları topraklarından sürebiliyordu. Hem bu üç beş asker nasıl bir ayrıcalığa sahipti ki yerel din adamlarına saygısızlık edip, ganimetlerini bölgenin eski lordlarıyla paylaşmıyorlardı!

Macar soylular ele geçirilen yerleşkelerin kendilerine iadelerini istese de Töton Tarikatı buna yanaşmadı. Onlara göre tarikatın işleyebilmesi ve Karadeniz kıyıları boyunca ilerleyebilmesi için ele geçirdikleri her köy ve her kale onlara lazımdı. Ama eğer yabancı topraklarda misafirseniz size gerekecek en önemli şey çitlerle çevrilmiş toprak değil nasıl konuşmasını gerektiğini bilen bir diplomattır. Hermann von Salza buna uyan bir adamdı ama talihsiz bir şekilde Transilvanya'ya dönemiyordu çünkü II. Andrew ile beraber çıktığı ve şu sıralar yalnız olduğu seferde, haçlı askerleri Dimyat önünde kendisine güveniyordu. Kuşatma gittikçe uzuyor, her iki taraf da çok uzaklardan birlikler getirip ordularını takviye ediyordu. Nihayetinde Dimyat düştü ve haçlı ordusu Kahire'ye doğru harekete geçti. Ancak Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich bazı sebeplerden dolayı bölgeye intikal etmeyi sürekli erteliyordu. O gelmeyince Mısırdaki soylu Hıristiyanlar da teker teker evlerine dönmeye başladılar. Sonucunda da Kahire seferi suya düştü.

Bütün bunlar olurken Macar soylular tarikatı krala şikayet ettiler. Onlara göre bu yabancılar hadlerini çokça aşmış, savunmaları gereken yerde gittikçe daha da ilerlemişlerdi. Hatta belki de krallık içinde krallık kurmak istiyorlardı! Soylulara göre kral, tarikatı topraklarına davet ederek yanlış yapmıştı. Bunun üstüne seferden başarısız bir şekilde evine dönünce kralın bütün prestiji eriyip gitti. Onun yokluğunda ülke kötü yönetilmişti. Bunların hepsi birleşince Macar soyluları 1222 yılında kralı "Magna Carta" benzeri bir antlaşma olan "Golden Bull"u imzalamaya zorladılar ve tarikatı topraklarından sürmesini istediler.

1222 yılında imzalanan Aranybulla (Golden Bull)
Kral oldukça zor durumda olsa da tarikatı Macar topraklarından kovmadı. Hatta verdiği imtiyazları biraz daha genişletti. Tarikat artık istediği zaman taştan kale inşa edebilecekti. Rumen ve Macar köylülerin tarikata hizmet etmesini yasaklasa da Alman köylüler için açık kapı bıraktı. Bütün bunların olması tabi ki kralın tarikatı çok sevmesinden dolayı değildi. von Salza elinden gelenin en iyisini yapmış, Papa Honorius ve Thuringia kontu Louis'in yardımıyla kraliyet ailesiyle tarikat arasındaki buzların erimesini sağlamıştı. Ama von Salza'nın bu bağlantıları soylularla arasını düzeltmesinde yardımcı olmadığı gibi kendisine karşı olan Prens Bela'yı alt etmesini sağlamadı. 

Hermann von Salza kendince çıkış yolunu çoktan bulmuştu. Ona göre II. Andrew tahtta kaldığı sürece Töton Tarikatı güvendeydi. Ama bu kesin bir çözüm değildi. Prens Bela tahtı devraldığı zaman ilk işi tarikatı sürmek olacaktı. von Salza bunu bildiği için direkt olarak Papa ile görüştü ve yarım istedi. Girişimler sonucu Transilvanya Papalık garantörlüğüne girdi ve Burzenland Vatikan'ın bir fiefi oldu. Ama bu hamle inanılmaz bir geri tepmeye neden oldu. Kral II. Andrew tarikatın bir an önce topraklarından çıkmasını istedi. Ona göre tarikat kendisini kandırmış ve hile yoluyla topraklarını iç etmişti. Papa elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışsa da ve von Salza durumu açıklamayı denese de kralın kararı değişmedi. Macar soylular istediklerini elde etmişti ve kral da artık onlardan yanaydı. Tarikat kendilerine emredildiği şekilde Transilvanya'yı terk etmeyince Prens Bela Macar ordusunu harekete hazırları. Bu hareket sonucunda tarikat Burzenland'ı terk etmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Bölgedeki Almanların Transilvanya'da kalmasına karar verildi. Bunlar 1945 yılına kadar bölgede kaldılar.

Macarlar, Töton Şövalyelerinden boşalan yerleri takviye etmedi ve Kumanların üstüne gitmedi. Bunun sonucunda akıncılar güvenlerini tekrar kazandı ve Macaristan üzerine gelmeye devam ettiler.

Macaristan olayı tarikatı derinden sarstı. Yapılan bütün işler, harcanan bütün emek boşa gitmişti. Tarikatın adı lekelenmişti. Tarikat bağışlarla ayakta durabiliyordu. Bu olaydan önce K. Roma İmparatorundan ve bir çok prensten hediyeler almış, fiefler kendilerine hibe edilmişti. Bu olaydan sonra onlara kim yardım edecekti? Cevap beklenmedik bir şekilde bütün Alman soylular oldu. Özellikle Lengmoos kontu Tyrolean'in tarikata katılırken bütün topraklarını ve varlıklarını hediye etmesi önemli bir örnektir. Ama bu olay Töton Tarikatının yapısındaki çarpıklığı ortaya çıkartmıştır. Tarikat Alman nüfusunun yaşadığı coğrafyalarda yoluna çok rahat bir şekilde devam edebilirdi. Ama kuruluş amaçları kafirlerle savaşmaktı ve bundan vazgeçtikleri vakit onları destekleyen Almanları da kaybedeceklerdi. Bu kafir halkların hiçbiri de Alman halkının yaşadığı bölgelere komşu değildi. Töton Tarikatı artık gittiği her yabancı ülkede düşmanlıkla ve kuşkuyla karşılanacaktı çünkü yerleştikleri toprakların gerçek sahipleriyle çok az ortak yanları olacaktı.







KAYNAKÇA


Hiç yorum yok: